İlerleme,Ben ve Çömelen Adamlar

ali guvenbas
3 min readNov 1, 2018

Gazap Üzümleri, Bölüm 14

Batı toprakları, başlayan değişim altında tedirgin. Batı devletleri fırtınadan önceki atlar gibi tedirgin. Büyük toprak sahipleri, sinirli. Bir değişme olduğunu sezmekte, ama değişmenin ne olduğunu bilmemekteler. Büyük toprak sahipleri ilk önlerine gelen şeye saldırıyorlar. Hükümet yetkilerinin genişletilmesine, işçi birliğinin kuvvetlenmesine; yeni vergilere, planlara kızıyorlar ama, bunlar neden değil, sonuç; neden değil, sonuç… Neden, derinde ve basit: Neden, midedeki açlık. Milyonlarca kere büyütülmüş açlık; bir tek insandaki açlığın, neşe açlığının ve biraz güven açlığının, milyonlarca kere büyütülmüşü. Gelişmek, çalışmak, yaratmak isteyen kasların ve kafaların milyonlarca kere büyütülmüşü. İnsanın en son belirli, kesin fonksiyonu… Çalışmak için ağrıyan kaslar, basit ihtiyacın üstünde bir şey yaratmak için ağrıyan kafalar… İşte insan bu. Bir duvar yapmak, bir ev, bir baraj yapmak ve duvara, eve, baraja insanın kendisinden bir şey katmak ve duvardan, evden ve barajdan insanın kendisine bir şeyler almak; sert kaslara bir şey kaldırtmak, kavramdan açık çizgiler ve biçimler çıkarmak. Çünkü insan, evrendeki bütün organik ve inorganik şeylerden ayrı olarak yaptığı işin ötesine geçer, kavramın basamaklarını tırmanır, başarılarının üstüne çıkar. İnsanlar üzerine şunu söyleyebiliriz: Kuramlar değiştiği ve parçalandığı zaman; okullar, felsefeler ve düşüncenin ulusal, dinsel, ekonomik dar ve karanlık yolları gelişip dağıldığı zaman, insan ileriye uzanır; ıstırapla, bazen yanlışlıkla sendeleyerek adımını atar. Adımını ileri attıktan sonra geri kayabilir, ama sadece yarım adım, hiçbir zaman tam adım geriye gelmez. Bunu savunabilir ve buna inanabilirsiniz. Kapkara uçaklardan atılan bombalar pazar yerinde patladığı zaman, tutsaklar domuzlar gibi birbirine sokuldukları zaman, ezilmiş vücutların kanları tozların üstünde pis pis süzüldüğü zaman bunu anlayabilirsiniz. Bunu ancak böyle anlayabilirsiniz: Eğer ileriye doğru adım atılmasaydı, eğer insanlarda ilerleme açlığı olmasaydı, bombalar patlamaz, insanlar birbirlerinin boğazlarına sarılmazlardı. Bombardıman uçakları var oldukları halde bomba atmazlarsa asıl o zaman korkun… Çünkü, her bomba, o ruhun hâlâ ölmediğini ispatlar. Ve büyük mal sahipleri varken, grevlerin durmasından korkun… Çünkü, her yenilen küçük grev, atılan adımın atıldığını ispatlar. Özellikle şunu unutmayınız ki: İnsanın kendisi, bir ülkü uğrunda ıstırap çekmez ve ölmezse korkun, çünkü bu tek nitelik, insanın temelidir ve bu tek nitelik, insanı evrendeki bütün öteki şeylerden ayırır.

Batı devletleri, başlayan değişiklik altında tedirgin. Texas, Oklahoma, Kansas ve Arkansas; New Mexico, Arizona, Kaliforniya… Bir tek aile topraktan ayrıldı. Baba, bankadan borç para almıştı ve banka, yani toprak şirketi, -bankanın elinde toprak olduğu için, toprak şirketi haline gelmişti-, şimdi toprağı istiyor. Toprakta ailelerin değil, traktörlerin bulunmasını istiyor. Traktör kötü bir şey midir? Tarlaların altını üstüne getiren güç, zararlı bir şey midir? Eğer bu traktör, bizim olsaydı o zaman iyi olurdu… Benim değil, bizim olsaydı. Eğer bizim traktörümüz, bizim topraklarımızda uzun yollar açsaydı, iyi olurdu… Benim toprağımda değil, bizim topraklarımızda. O zaman, bu topraklar bizim olduğu zaman onu nasıl seviyorsak, o traktörü de öyle severdik. Ama şimdi bu traktör iki şey yapıyor: Toprağın altını üstüne getiriyor ve bizi topraktan atıyor. Bir traktörle bir tank arasında çok ufak bir ayrılık var: Her ikisi de halkı yerinden atıyor, korkutuyor ve yaralıyor. Bu konuyu biraz daha düşünmeliyiz.

Bir adam, bir aile, toprağından atılmıştır; paslı araba yoldan takırdaya takırdaya batıya gitmektedir. Ben toprağımı kaybettim, bir tek traktör toprağımı elimden aldı. Yalnızım ve şaşkınım. Geceleyin bir aile hendekte konaklıyor, yanlarına başka bir aile de geliyor ve çadırlar ortaya çıkıyor. İki adam çömeliyor, kadınlar ve çocuklar dinleniyorlar. İşte düğüm noktası burada. Ey değişimi sevmeyen ve devrimlerden korkanlar!.. Bu çömelen iki adamı birbirinden ayırın. Onları birbirlerinden tiksindirin. Birbirlerinden korkutun, şüphelendirin!.. İşte korktuğunuz şeyin başı bu. Bu zygot’tur. Çünkü burada, “Ben toprağımı kaybettim!” sözü değişmektedir. Bir hücre parçalanıyor ve bu parçalanmadan sizin hoşlanmadığınız şey doğuyor… “Biz toprağımızı kaybettik!” İşte asıl tehlike burada; çünkü iki adam bir adam gibi yalnız ve şaşkın değildir. Ve bu ilk “biz” den daha tehlikeli bir şey doğmaktadır: “Benim az bir yiyeceğim var” artı, “Benim yiyeceğim yok”. Eğer bu problemin tutarı, “Bizim azıcık bir yiyeceğimiz var” olursa, iş yoluna girmiş, hareket yönünü bulmuş demektir. Şimdi artık sadece küçük bir çarpı gerekir ve bu toprak, bu traktör bizimdir. Hendekte çömelen iki adam, küçük bir ateş, bir tek tavada kızaran et, konuşmayan sert bakışlı kadınlar; arkada çocuklar, kafalarının anlamadıkları kelimeleri can kulağıyla dinlemekteler. Gece bastırıyor. Küçük yavru soğuk almış. İşte al şu battaniyeyi. Yündür. Annemin battaniyesiydi… Çocuğun üstüne örtersin. Bu bombalanacak şeydir işte. Bu başlangıcıdır, “ben” den “biz” e geçişin.

Başkalarında bulunmayan şeylere sahip olan sizler, eğer bunu anlıyorsanız, kendinizi koruyabilirsiniz. Eğer nedenleri sonuçlarından ayırabilirseniz, eğer Paine, Marx, Jefferson, Lenin’in nedenler değil, sonuçlar olduğunu anlarsanız, yaşamanızı sürdürebilirsiniz. Ama siz, bunu anlayamazsınız. Çünkü mülkiyet sizi sonsuzluğa kadar “ben” olarak dondurmuş ve sonsuzluğa kadar sizi “biz” den ayırmıştır.

Batı devletleri, başlayan değişimin karşısında tedirgin. İhtiyaç kavramı, kavram da eylemi kamçılar. Ülkenin üzerinde yarım milyon insan kaynıyor… Bir milyon insan daha harekete hazır; on milyon insan ilk olarak tedirgin olmaya başlıyor.

Ve traktörler, boş topraklarda alabildiğine yollar açıyorlar.

--

--

ali guvenbas

java and angular developer, google cloud, reader, traveller